Hayallerim, Delorean ve Sen: Misafir Var: Otobüs

29 Ekim 2012

Misafir Var: Otobüs

Bugün Blog'da güzel ve heyecanlı yeni bir sayfa açılıyor! İlk konuk -komik- yazarımı ağırlıyorum. Blogda konuk ağırlamam bencil nedenlerimden ziyade -blogu güncel tutmanın omuzlarımdaki yükünü azaltmak- paylaşmanın güzelliği ile motive ediliyor. İlk konuğum Sayın Başman. Otobüs adlı kısa öyküsüyle blogu şenlendirecek bugün. Lafı kısa kesiyorum; sözü Otobüs'e bırakıyorum.


Otobüs

    Karlı bir Moskova sabahıydı. Aslında Moskova'da değildim, Almanya'nın batısında, Fransa sınırına yakın bir şehir olan Karlsruhe'deydim. Şubat ayıydı ama karlı da değildi aslında, hele sabah hiç değildi, dümdüz akşam olmuştu. Liseden arkadaşlarım Murat, Kerim ve Serhat'la buluşmuştum o gün. Ayrı evlerde kendi küçük hayatlarımızdan sıkılmış, bir iki birşey içmek istemiştik. Gayet ortalama bir buluşma olmuştu, hiçbirimizin siyah beyaz hayatlarına renk katmamıştı buluşma, hava almıştık ve para harcamıştık. Safi zarar olduğunu fark ettiğimde “E hadi ben kaçtım.” deyip Murat'ın cümlesini bile bitirmesini bekleyemeden ayrıldım yanlarından. Aslında ne muhabbetti canımı sıkan ne de gereksiz harcanan para; Semih'ti Serhat'tı Osman'dı. Kuruyup kalmıştım bir sürü adamın arasında yıllardır. Üstelik de Avrupa'ya gelmişiz hepimiz, hala dışarı çıkarken Hasan, Rıfat, Orhan...
            Biletimin olup olmadığını kontrol ettikten sonra bindim otobüse, kalkış saatini beklemeye başladım. Kafamı yerden kaldırdığım sırada gördüm onu, otobüste boş yer arıyordu. Otobüs kültürüm İstanbul'da oluştuğu için kafamı kaldırmadan, ayaktaki yolcuların yaşlarından ve uğultudan otobüste kaç tane boş koltuk olduğunu anlayabiliyordum. İki tane vardı ve biri benim yanımdı, diğeri ise otobüsün en arkasındaydı.
            Uzun zamandır gördüğüm en güzel kız değildi ama Rıfkı'lı, Haydar'lı günlerimden ötürü çocuklarımın annesi olarak bakıyordum ona. Yavaşça, boş olan koltuklara doğru ilerliyordu. Ben oturduğum yerde toparlandım, ona, onu davet eden gözlerle süzdüm. Yüzüme bile bakmadığı gibi benim yanımı es geçerek arka taraflara doğru ilerledi. Çok içerlemiştim ama hemen kişisel algılamamıştım, belki arka tarafta arkadaşı vardı ve onun yanına oturmayı tercih etmişti. Hemen dönüp bakamadım ama içim kıpır kıpırdı, arkaya bakmam lazımdı. Kollarımı yukarı kaldırıp geriye doğru esneme hareketi yapayım derken otobüs hareket etti ve benim yumruk şeklindeki sol elim arkamdaki amcanın suratına gelmişti. Adam “Ahhh!” diye inledi oturduğu yerden. Özür dilemek için döndüğümde gözlerim onu aradı. O da bana bakıyordu, dehşete düşmüştü. Yanındaki adam da baya yeşil eşofmanlarıyla çekirdek çitleyen bir çocuktu. Mesafeli duruyorlardı, yani tanışmıyorlardı. Yeşil eşofmanlı çocuğu baya bana tercih etmişti. İşte o anda kişisel algılamıştım durumu.
            Herkes hala bana bakıyordu, amcadan bir kez daha özür dileyip önüme döndüm. Canım bu duruma çok sıkılmıştı. Bir süre arkama dönüp bakmadım ama hala inmemişti otobüsten. Benim durağımı geçmiştik ve eve yürüyerek dönebileceğim bir mesafede değildim. Hırs yapmıştım, kalktım yerimden ve yanına gittim. “Benim de yanım boştu, bunun yanını mı tercih ettin? İnsanda biraz göz olur nizam olur!” diye çıkıştım. Şaşırmıştı, ama ondan önce yanındaki yeşil eşofmanlı çocuk lafa girdi “Birader ayıp oluyo ama” sitemkârca. Kız da sonra “Ona izan denir, ayrıca ne fark eder ki nereye oturduğum, hem sana ne ki!” dedi. “Ayıptır senin bu yaptığın, insanları boş umutlara kaptırıyorsun.” dedim, anlamadı.
            Artık saçma sapan bir yere gelmiştik, çevreyi tanımıyordum, otobüs durakta durdu bu sırada. İndim hemen, inerken de küfrettim ona. Yürümeye başladım, arkama baktığımda ordaydı, o da inmişti otobüsten. Hemen yanına vardım “O son söylediğimi sana söylememiştim ben, arkada biri vardı ona söyledim. Sen de benden etkilendin işte kabul et, inmişsin otobüsten.” dedim ağlayarak. “Benim evim burda, onun için indim ben, yürü git rahat bırak beni!” dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. “Yalan söylüyorsun, benim için indin, hadi gel sarıl bana!” diye bağırdım. Kulaklık takmıştı, duymadı beni, gecenin karanlığında kayboluyordu. Sinirlenmiştim, duymuyor nasıl olsa diye bastım küfürü bir kez daha. Döndü arkasını, “Ne var?” diye sordu sağ kulaklığını çıkararak. “Burdan Vogelhardt sokağına nasıl çıkarım?” diye sordum, “Dümdüz yürü 4. sokaktan sola dön, kime sorsan gösterir.” dedi. O son cümlesiyle büsbütün soğudum ondan. Geceye doğru yürümeye başladım. Aslında o kadar da güzel değildi...

05.08.12 Bodrum, Gümüşlük                                                                                   

B. Başman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder