Hayallerim, Delorean ve Sen: Misafir Var: İki Farklı Yorum

27 Haziran 2013

Misafir Var: İki Farklı Yorum

Geçtiğimiz ekim ayında Blog'da ilk misafiri ağırlamıştım. Bugün güzel insanım İzlem Görer'i konuk ediyorum. Sayın Görer, şiiri yazısının merkezine alarak yorum farklarından söz ediyor; fakat edebiyatın ve sanatın bütün dallarına uzayabilecek bir tartışma bu.
İki konuğumun da, Blog'da üstünde durmadığım -duramadığım- türler/konular üzerine yazılarının bu ufak köşeyi çeşitlendirmesinden duyduğum memnuniyeti dile getiremem. Daha fazla uzatmadan lafı İzlem'e bırakıyorum.


İki Farklı Yorum

Kemal Özer
Edebiyatta zaman içinde bir yapıtı çözümlerken, geleneksel 'klasik sorgulama biçimi' değişmiş ve metnin ana fikri yerine metnin derin yapısındaki anlamı bulmaya yönelik sorgulama biçimleri için farklı edebiyat kuramları ortaya çıkmıştır. Alımlama estetiği ve okur merkezli kuram da bunlardan bir tanesidir. Bu kurama göre, farklı okurlar yapıtı farklı biçimlerde metnin iç tutarlığına aykırı olmayacak şekilde elde ettiği nesnel verileri birleştirerek kendi öznelliği içinde yorumlamakta özgürdürler. Fakat "Eserin anlamını yazardan daha iyi kimse bilemez. Eserin gerçek anlamı yazarın düşündüğü anlamdır." gibi yerleşmiş yaygın bir düşünce kalıbı vardır bazı çevrelerce. Okur merkezli kuram açısından yazarın nerede durduğu ya da metnin toplumsal-tarihsel bağlamı konuları çok açık değildir. Bu kurama göre zaten yazarın konumunu sorgulama amacı güdülmesine gerek yoktur. Çünkü yazarın anlatmak istediği ile anlattığı şey her zaman aynı olmayabilir. Ne demek istediğini açıklarken eksik söyleyebilir; kendisi de yanılabilir. Yazarın eseri yazarken kafasında her zaman tek bir amaç bulunduğu da iddia edilemeyebilir. Amacı, eseri yazarken değişebilir; bir takım aşamalardan geçebilir.


Bu konu ile ilgili, de Yayınevi kurucusu, eleştirmen ve Nazım Hikmet'in şiirlerinde “Oğlum Memet” diye seslenerek dünyaya tanıttığı kişi Memet Fuat, 'Şair- Şiir- Okuyucu' adlı yazısında Kemal Özer'in "Ağıt" adlı şiirini yorumladıktan sonra şairin kendisine de şiirin anlamını sormuş ve ikisinin yapmış olduğu iki farklı yorumdan sonra edebi eserlerin metin çözümlemesini yaparken hangi edebiyat eleştiri ve kuramlarını kullanarak doğru anlama gidebileceğimiz sorusunu yöneltmiştir.

Ağıt
Annem mi bir kadın 

Geciken bir kadın gece yatısına
Ölüm kendini göstereli babamın saçlarından
Günübirlik bir kadın
Üsküdar'la İstanbul arasında 



Babamdı sakalıydı babamın
Bir akşam göle batırdı
Çıkmamak üzere bir daha
Hepsi de ekmek kokardı
Sayısı unutulan parmaklarının 



Akşam bir attır bütün ülkelerde
Serin esmer bir attır
Terkisine çocukların bindiği 


M. Fuat'ın yorumu:
Memet Fuat
"Ben 'Ağıt'ın getirdiği anlamı şöyle açıklamıştım: Şiiri söyleyen bir çocuk. Birinci beşlikte babasının ölmesi, ya da ölüm döşeğine düşmesi üzerine annesinin işe gidip gelmeye başlamasını anlatıyor. Üsküdar'da oturuyorlar; annesi İstanbul'da çalışıyor, geceleri eve geç geliyor; gece yatısına gelen bir konuk gibi sonra sabah erkenden oğlunu (çocuk erkek), belki de ölüm döşeğindeki babayı (ölmüş değilse) bırakıp işe gidiyor. İkinci beşlikte baba anlatılıyor; ilk üç mısrada ölüşü, son iki mısrada yaşayışı. Baba sakallı, bütün hayatı boyunca bir lokma ekmek için çalışıp didinmiş bir adam. Birinci beşlikteki anne de başörtülü bir kadın olsa gerek. Yoksul bir aile. Son üçlük - nedense- sokakta geçiyor; sokaklarda oynayan bütün dünya çocuklarının yaşadıkları hayatın zorluklarına kafa tutan neşelerini veriyor. Su gibi akışından mı, yoksa 'bindiği' sözcüğünün boşluğa doğru bırakılışından mı, bilmiyorum, umutlu bir üçlük bu. Çizdiği görüntü insanı çok çeşitli duygulara götürebiliyor; açıklamalardan çok yakıştırmalara elverişli."

Kemal Özer ise şöyle diyor:
"Katılan üç kişi var o şiire. Anne, baba, çocuk. Şiir o yüzden üç bölüm. Baba, ölü. Anne ve çocuk ölümün ve ölünün ertesinde. İlk bölüm anne'yi çiziyor. 'Gece yatısı' ve 'günübirlik' sözleri bu çizimin ögelerinden. Baba yeni ölmüş. Anne ölünün arkasından yaşayışındaki değişmeyle yer alıyor o bülümde, mezarlıkla ev arasında gidip gelen bir kadın. Artık bir misafir gibidir çocuğun gözünde sabah çıkıp akşam olunca sanki 'gece yatısına' gelen bir misafir gibi eve dönmektedir. Üsküdar'la İstanbul evle mezarlığı deyimliyor bir bakıma. 'Günübirlik bir kadın' sözü de gene annenin misafir gibi görünümüyle ile ilgili. Mezardakine göre 'günübirlik' bir misafir o. İkinci bölümde yalnız babanın nasıl öldüğü çocuğun ağzından anlatılıyor. Üçüncü bölüm ise iki bölümle, bir bakıma kontrast yapıyor. Sanki şiirin eklediği ve çocuklardan söz açan ilgisiz bir bölüm. Onların akşam olunca evlere dağılışını, babalı babasız fark etmeyen evlere dağılışını deyimliyor."

M. Fuat daha sonra kendi yorumunu savunurken sebepler arasında şunu da gösteriyor:
"Geçimi sağlamak için çalışmak zorunda olmayan bir kadının çocuğunu her gün böyle yalnız bırakacağını aklım almaz benim. Hele bu işi kocasının mezarına gidip akşama kadar orada oturmak için yapan bir ana düşünemem. Benim gördüğüm, anladığım, sezdiğim hiç şüphe etmediğim gerçek şu: Kadınlarda çocuk sevgisi koca sevgisinden üstündür. "

Şiiri okuduktan sonra her iki yoruma da bakıldığında hangi yorumun şiirin gerçek anlamı olduğu sorusu oluşuyor. Bir başka eleştirici de başka bir anlam bulsa şiirde, onunki de şiirin gerçek anlamı olamaz mı?

Her iki yorumu okuduktan sonra, Memet Fuat kendi yorumunu yaparken sebeplerini de göstererek şiirin metnini destekleyen çözümlemeler yapmasına rağmen Kemal Özer'in yorumunun ise kendi yazdığı şiirin metnini desteklemediği görülmektedir. Örnekte görüldüğü gibi, yazarın amacı anlamla, eserin anlamı aynı olmayabilir; bundan ötürü eserin yorumlanmasında son söz, eseri yaratan sanatçının değildir.  Kemal Özer'in şiiri de artık ondan kopmuş, anlamı ancak kendinden çıkan, kendi başına var olan bir esere dönüşmüştür. Kemal Özer de kendi şiiri karşısında başkaları gibi okurdur. Bu sebeple, şairin kendi yorumu şiiri desteklemiyorsa hiç bir ayrıcalık iddia edemez. Şiirin yazarı olduğu için onunkinin doğru olması gerekliliği çıkarılamaz. Örneğin Özer şiiri için "Kırım Harbi'ni anlatıyor." deseydi, "şiiri o yazdı demek anlam buymuş." mu denilecekti? Gerçi Kemal Özer böyle aykırı bir yorum sunmuyor.

Yazarın yorumu ile yetinilmemesiyle ilgili başka bir neden ise çoğu kere iyi bir sanat eserinde sanatçının farkında olmadan, özel olarak düşünmeden ve hesaplamadan ortaya koyduğu meziyetler vardır. Eleştiriciler ise bunları meydana çıkarabilir; yeni anlamlara işaret edebilirler. Nitekim büyük sanat eserleri çağlar boyunca didiklenmiş, yeni yorumları yapılmış, gizli kalmış zenginlikleri belirtilmiştir. Hamlet eleştirileri bu söylediğimizi doğrulayacak bir örnektir. Görece yakın tarihten bir örnek ise James Joyce'un "Ulysses"idir.

Peki, eğer bir yazar yeni bir sanat biçimi deniyorsa, yazarın açıklamasına ihtiyaç duyulmaz mı diye düşünülebilir. Gelenekten kopan ve alışılmış biçimleri yıkan yeni eserlerde ne aranılması gerektiği, sadece esere bakarak kestirmek mümkün olmayabilir. Bunun içindir ki böyle durumlarda sanatçılar sanat anlayışlarını açıklamaya çabalarlar; okurlara sundukları yaklaşım metotları ile onları eserin doğru anlamı için doğru verilere yönlendirirler. Böylece her okur, metinden çıkardığı nesnel verileri kendi öznelliğini katarak, eserin anlamını yorumlamaya çabalar. Böylece yazar anlamı belirleyen salt bir otorite olmadığı gibi, eserin tek bir anlamı olabileceği görüşü reddedilir alımlama estetiği ve okur merkezli kuramına göre. Zaten içerik, anlamı üreten yapının kendisinden ibaret olduğu için sürekli çözümlenmeye açıktır; her çağ, hatta her eleştirici yeni yorum getirebilir. Önemli olan yorumun metne dayandırılması ve metni desteklemesidir!

Can dostuma sevgilerimle,
İzlem Görer


Kaynakça:
Akşit Göktürk, Okuma  Uğraşı, İstanbul, İnkılab Kitabevi, 1988, sf.45
Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İstanbul, Cem Yayınevi, sf.135-141
Memet Fuat, Düşünceye Saygı, de Yayınevi, 1960
Ogün Kırtıl, Kurmaca ve Alımlama, İstanbul, Koç Üniversitesi, 2013, TLİT.270, sf . 8-11
Terry Eagleton, Edebiyat Kuramı, Çeviren: Esen  Tarım, İstanbul, Ayrıntı Yayınevi, 1990, s.105





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder